Rüyalar psikolojik araştırma olarak Freud’la başlamış ve şimdi Aserinsky ve Kleitman’la rüya çalışmaları halen devam ediyor. Jung’un ise rüyalar hakkında geniş teorik yazıları vardır. Jung psikolojisi, zıt elementlerin denkleşmesi, yani bilinç ve bilinçdışının denkleşmesidir. Hall ve Lindzey bu Jung psikolojisini “Rüyalar telafi edici, yani dışadönük bir insanın rüyası içedönük eğilim ve dışadönük bir insanın rüyası ise içedönük eğilim gösterir.” olarak tanımlamıştır.
Gordon(1953) Tematik Algı Testi(Thematic Apperception Test-TAT) ile rüyaları 29 psikiyatrik hasta üzerinde karşılaştırma yapmıştır. Gordon’un bulgularına göre telafi etme(compensatory) etkisini 4. hipotezde “Rüyalar ben’liğin ifadesidir.”de yer almıştır.
Rychlak ve Brams(1963) var olan ya da olmayan rüyalarda 4 büyük tema kullanmıştır. 41 kolej öğrencilerine Minnesota Çok Yönlü Envanteri(MMPI) ve Edwards Kişisel Tercih Programı(EPPS) uygulanmıştır. Sonuç olarak bu çalışma, telafi etme(compensatory) teorisini desteklememiştir.
Son olarak direk Jung’un hipotezini Palmiere(1972) Myers-Brigss Tip Göstergesi ile 114 üniversite öğrencisi üzerinde içedönük-dışadönük ölçeğini uygulamıştır. Palmiere’nin hipotezi “Dışsal fanteziler daha çok bastırılmış içedönüğü ve içsel fanteziler ise bastırılmış dışadönüğü sergiler.” şeklinde idi. Bu hipotez telafi etme(compensatory) hipotezi desteklemedi.
Son ve esas makale konusu olan çalışmada ise Jung’un telafi etme(compensatory) kavramına ispat niteliğinde kişilik boyutlarının psikometri araçlarla ya da rüya tutanaklarının oranlarıyla ölçülmesi amaçlanmıştır. Bu araştırma büyük devlet üniversitesinin onur programından 73 genç ve yaşlı katılımcı ile yapılmıştır. EPPS ve ACL kullanılmıştır. 626 rüya bölümlerinden oluşan çalışma 0–21 rüya aralığını kapsamıştır. 62 öğrenciye en az 3 rüya bölümü uygulanmış ve bu 3 rüya bölümü her öğrenci için rasgele seçilmiştir. 186 rüya bölümü bilgi analizi için kullanılmıştır. Rasgele seçilmiş 20 rüya bölümü 5 deneyci tarafından ve 186 rüya bölümü 15 boyutta(başarı, öfke, değişkenlik gibi…) değerlendirilmiştir.
EPPS ölçümüne göre ilk 6 bağ pozitif olarak rüya oranlarıyla anlamlı çıkmıştır, (Başarı, Saygı, Bağlılık, Hâkimiyet, Değişkenlik ve Heteroseksüellik). ACL ölçümüne göre ise 10 bağ pozitif olarak rüya oranlarıyla anlamlı çıkmıştır. (Başarı, Saygı, Emir vermek, Yardımsever, Hâkimiyet, Sağlık, Değişkenlik, Dayanıklılık, Heteroseksüellik ve Öfke).
Sonuçlar telafi etme(compensatory) hipotezini psişik açıdan desteklemiyor. Sonuç Adler ve Hall’ün teorisine uygun olarak gösteriyor ki “rüyalar günlük düşüncelerle farklılık göstermez.”
Geçerli çalışma rüyaların telafi etme(compensatory) görünüşüyle desteklenmiyor fakat farklı boyutlar da farklı nüfusla yapılan ileriki çalışmalarda desteklenebilir.
Reference
Domino, G.,(1976) Compensatory Aspect of Dreams: An Emprical Test of Jung’s Theory. Journal of Personality and Social Psychology 34, 4, 658–662
Makaleyi özetleyen: Seçkin Ceylan
KİŞİLİK KURAMLARI
1 Ocak 2011 Cumartesi
Makale Özeti: Bilişsel Terapinin Geleceği
Bilişsel terapinin geleceği ile ilgili 5 tane öngörü geliştirilmiştir. Bunlar sırasıyla, psikoterapinin analizin çeşitli seviyelerindeki özgül olma ve özgül olmama konusuna karşı göğüs germesi, psikoterapinin araştırmanın ve hesap vermenin artan etkisine cevap vermesi, psikoterapinin değişik sistemlerinin ileriye dönük çaprazlama döllenmesi, psikoterapötik bilginin iletim sistemlerinin daha çeşitli hale gelmesi ve psikoterapinin temel psikoloji bilimiyle yakın ilişkilerini gütmesidir.
Psikoterapi Özgül Olmaya Karşı Göğüs Gerer
Bilişsel terapi, birçok tartışmanın sonunda kendini özgül olmakla hizaya sokma eğilimindedir ve örnek vermek gerekirse her psikolojik bozukluğun bir uyumsuz bilişin ayrı profiliyle ilişkili olduğunu savunan bilişsel özgüllük ilkesinin üzerinde durur.
Özgül olma konusunda başka bir uç durumdan söz edilmeyecek gibi görünse de,
psikopatolojinin fikir ötesi modeli tarafından bu durumların muhtemel uzlaşması önerilir.
Ayrıca bazı bilişsel faktörlerin psikolojik bozukluklar arasında yaygın olduğu görülürken bazılarının da bozukluklara ayırt etmeye yardımcı olduğu görülür.
Psikoterapi Araştırmaya ve Hesap Verme Konusuna Vurgu Yapar
Psikoterapinin ilerlemesi mevzuunda ikinci öngörümüz araştırma ve hesap verme özelliğidir.
Sağlık koruması altındaki zihinsel sağlık servisleri modeli bu servisleri sağlık alanındaki gelişime karşı etkiye karşı hükmü altına almıştır.
Aynı zamanda da, sağlık koruması tüketicileri bazı psikolojik bozukluklar hakkında daha çok bilgi sahibi olmuştur ve prognostik ve alışılagelen birtakım bilgileri doktorlar ve fiziksel sağlık korumacılarından kolayca elde etmeyi ümit etmektedirler.
Bilişsel terapideki gelişmeler, unipolar depresyondan çok diğer alanlarda olan gelişmeler ve depresyonda bilişsel terapinin etkinliğini ölçen mekanizmayı anlamamızın inceliği olarak karakterize edilebilir. Gelişmenin devam etmesi konusunda, araştırmacıların karşılaştırmalı terapi araştırmalarıyla ilişkili olan küçük ana etkileri belirlemek için gerekli olan doğru istatistiki gücü temin etmek gibi metodolojik incelikleri yapacağı fikrine katılıyoruz. Ayrıca, tedavinin bitmesinden sonra da terapötik fayda elde etmek isteyen bilişsel terapi hastalarının bilişsel başaçıkma yeteneklerinin ölçülmesi için de gelişmelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Çaprazlama Dölleyen Psikoterapinin Sistemleri
İlk ve belki de en esaslı olanı, psikopatoloji ve psikoterapi modellerinin tamamlayıcısı olarak düşünülmeye ihtiyaç duyulacak bilişler ve sözle ifade edilmeyen inançların hatırlatıcısı olarak yer almasıdır. İkincisi, bilişsel terapideki araştırma ve pratiklerin büyüyen gerçekliği devam ettirmesi ve daha önceden belirtilen psikoterapötik tekniklerin tamamen farklı modellerde etkilerinin görülmesidir. Üçüncüsü, bilişsel terapinin bizim terapi almayışımıza psikoterapi bütünleşmesi konusunda anlamlı bir yardım yapmasıdır.
Sistem Çeşitliliğinin Teslimi
Bilişsel terapi prensipleri, eğitimsel ortamda engelleyici uygulama olarak bulunabilir, tıpkı akılcı-duygusal terapinin ilköğretim ortamında uygulanması gibi. Bilişsel ve duygusal değişime karşı olan yoğun, uzun dönemli yaklaşımların daha teorik gelişme ve ampirik dikkat alacağı konusunda da ümitliyiz.
Psikoterapinin Temel Bilimlere Yaklaşımı
Son olarak da, psikoterapi gelişmeleri temel psikolojideki ve ilişkili bilimlerdeki yeni gelişmelerle beraber daha da ilerleyeceğine inanıyoruz. Geleneksel psikoterapi yöntemi ve karşılaştırmalı araştırmalar bize bilişsel terapinin etkinliği konusundaki ilerlemeleri takip etme konusunda bize yardımcı olacaktır.
Referans:
Beck, A. T., Haaga, D. A. F. (1992). The future of cognitive therapy. Psychotherapy. 29(1), 34-38
Makaleyi özetleyen: Burcu Çiftçi
Psikoterapi Özgül Olmaya Karşı Göğüs Gerer
Bilişsel terapi, birçok tartışmanın sonunda kendini özgül olmakla hizaya sokma eğilimindedir ve örnek vermek gerekirse her psikolojik bozukluğun bir uyumsuz bilişin ayrı profiliyle ilişkili olduğunu savunan bilişsel özgüllük ilkesinin üzerinde durur.
Özgül olma konusunda başka bir uç durumdan söz edilmeyecek gibi görünse de,
psikopatolojinin fikir ötesi modeli tarafından bu durumların muhtemel uzlaşması önerilir.
Ayrıca bazı bilişsel faktörlerin psikolojik bozukluklar arasında yaygın olduğu görülürken bazılarının da bozukluklara ayırt etmeye yardımcı olduğu görülür.
Psikoterapi Araştırmaya ve Hesap Verme Konusuna Vurgu Yapar
Psikoterapinin ilerlemesi mevzuunda ikinci öngörümüz araştırma ve hesap verme özelliğidir.
Sağlık koruması altındaki zihinsel sağlık servisleri modeli bu servisleri sağlık alanındaki gelişime karşı etkiye karşı hükmü altına almıştır.
Aynı zamanda da, sağlık koruması tüketicileri bazı psikolojik bozukluklar hakkında daha çok bilgi sahibi olmuştur ve prognostik ve alışılagelen birtakım bilgileri doktorlar ve fiziksel sağlık korumacılarından kolayca elde etmeyi ümit etmektedirler.
Bilişsel terapideki gelişmeler, unipolar depresyondan çok diğer alanlarda olan gelişmeler ve depresyonda bilişsel terapinin etkinliğini ölçen mekanizmayı anlamamızın inceliği olarak karakterize edilebilir. Gelişmenin devam etmesi konusunda, araştırmacıların karşılaştırmalı terapi araştırmalarıyla ilişkili olan küçük ana etkileri belirlemek için gerekli olan doğru istatistiki gücü temin etmek gibi metodolojik incelikleri yapacağı fikrine katılıyoruz. Ayrıca, tedavinin bitmesinden sonra da terapötik fayda elde etmek isteyen bilişsel terapi hastalarının bilişsel başaçıkma yeteneklerinin ölçülmesi için de gelişmelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Çaprazlama Dölleyen Psikoterapinin Sistemleri
İlk ve belki de en esaslı olanı, psikopatoloji ve psikoterapi modellerinin tamamlayıcısı olarak düşünülmeye ihtiyaç duyulacak bilişler ve sözle ifade edilmeyen inançların hatırlatıcısı olarak yer almasıdır. İkincisi, bilişsel terapideki araştırma ve pratiklerin büyüyen gerçekliği devam ettirmesi ve daha önceden belirtilen psikoterapötik tekniklerin tamamen farklı modellerde etkilerinin görülmesidir. Üçüncüsü, bilişsel terapinin bizim terapi almayışımıza psikoterapi bütünleşmesi konusunda anlamlı bir yardım yapmasıdır.
Sistem Çeşitliliğinin Teslimi
Bilişsel terapi prensipleri, eğitimsel ortamda engelleyici uygulama olarak bulunabilir, tıpkı akılcı-duygusal terapinin ilköğretim ortamında uygulanması gibi. Bilişsel ve duygusal değişime karşı olan yoğun, uzun dönemli yaklaşımların daha teorik gelişme ve ampirik dikkat alacağı konusunda da ümitliyiz.
Psikoterapinin Temel Bilimlere Yaklaşımı
Son olarak da, psikoterapi gelişmeleri temel psikolojideki ve ilişkili bilimlerdeki yeni gelişmelerle beraber daha da ilerleyeceğine inanıyoruz. Geleneksel psikoterapi yöntemi ve karşılaştırmalı araştırmalar bize bilişsel terapinin etkinliği konusundaki ilerlemeleri takip etme konusunda bize yardımcı olacaktır.
Referans:
Beck, A. T., Haaga, D. A. F. (1992). The future of cognitive therapy. Psychotherapy. 29(1), 34-38
Makaleyi özetleyen: Burcu Çiftçi
Makale Özeti: IDEAS AND IDENTITIES: The Life and Work of Erik Erikson
Wallerstein was said that no psychoanalyst had contributed with his knowledge to the twentieth century the way Erik Erikson did. Of course there have been a lot of psychoanalysts in time, but they haven’t reshaped psychoanalysis the way he did. Erikson tried to make changes in psychoanalysis without making any discrimination between earlier psychoanalytic thinking and himself. He never broke the link between himself and Freud, although some students at Harvard thought that Freud’s teachings were pessimistic, he backed him up and tried to show that Freud’s teachings were never pessimistic.
Erikson had a complicated way of thinking; he had his own thoughts about psychoanalysis. When Erich Fromm published a book called “Escape From Freedom”, he became a big concern to other psychoanalysts for damaging the purity of psychoanalysis and Fromm started working independently on his own. Erikson was concerned the same thing might have happened to him with what he had in mind for psychoanalysis.
It is very important to preserve Erikson’s legacy. He tried to open the doors of psychoanalysis to social scientists too, because he thought that psychoanalysis did not give meaning to those people who were not clinicians. But he believed that these social scientists were also very important for the future of psychoanalysis. When Erikson wrote about legendary freedom fighters like Martin Luther and Gandhi, he was trying to show to his follow psychoanalysts that the way these historians succeeded in solving problems was just what was needed in psychoanalysis.
References
Wallerstein, R., S. & Goldberger, L. (2000). Ideas and Identities: The Life and Work of Erik Erikson.Psychoanalytic Psychology, 17, 2:437-442. doi: 10.1037//0736-9735.n.2.437
Makaleyi özetleyen: Thokozani K.M.Mbewe
Erikson had a complicated way of thinking; he had his own thoughts about psychoanalysis. When Erich Fromm published a book called “Escape From Freedom”, he became a big concern to other psychoanalysts for damaging the purity of psychoanalysis and Fromm started working independently on his own. Erikson was concerned the same thing might have happened to him with what he had in mind for psychoanalysis.
It is very important to preserve Erikson’s legacy. He tried to open the doors of psychoanalysis to social scientists too, because he thought that psychoanalysis did not give meaning to those people who were not clinicians. But he believed that these social scientists were also very important for the future of psychoanalysis. When Erikson wrote about legendary freedom fighters like Martin Luther and Gandhi, he was trying to show to his follow psychoanalysts that the way these historians succeeded in solving problems was just what was needed in psychoanalysis.
References
Wallerstein, R., S. & Goldberger, L. (2000). Ideas and Identities: The Life and Work of Erik Erikson.Psychoanalytic Psychology, 17, 2:437-442. doi: 10.1037//0736-9735.n.2.437
Makaleyi özetleyen: Thokozani K.M.Mbewe
Makale Özeti: Psychology of crisis: an overall account of the psychology of Erikson
This paper discusses the psychology of crisis in which Erik Erikson studied for most of his adult life, and he was mostly concern about identity crisis. Erikson introduced the eight psychosocial stages to the field of psychology. Erikson was a student of Freud but later deviated from the Freudians, this paper also talks about the difference between Erikson’s theory and Freud’s theory.
The word identity crises emerged during World War 2, Erikson observed that the people who experienced the war had lost a sense of personality and historical self, and he also concluded that the same might happen to the youth who are most of the time confused about themselves.
By crisis, Erikson did not mean being stressful and depressed all the time, but he meant it was a turning point in one’s life, when a problem had to be solved. This is not in a negative way, but rather in a positive way in psychology.
According to Erikson, he divided human development into eight life stages, but a failure in a particular stage doesn’t mean one wont progress to the next stage, but rather means the unsolved crisis will be transferred to the next stage. As a result life challenges become much harder, but still this crisis can be overcome with much effort into it. The eight psychosocial stages Erikson presented in psychology are as follows; 1. Basic trust vs. basic mistrust, 2. Autonomy vs. shame, 3. Initiative vs. guilt, 4. Industry vs. inferiority, 6. Intimacy vs. isolation, 7. Generativity vs. stagnation, 8. Integrity vs. despair. The stages point put out that people are involved in challenges and the overcome these challenges or crisis as they grow up, and these challenges occur as individuals interact with society.
References
Atalay, M.(2007). Psychology of crisis: an overall account of the psychology of erikson. Ekev akademik dergisi, 1, 11.
Makaleyi özetleyen: Thokozani K. M. Mbewe
The word identity crises emerged during World War 2, Erikson observed that the people who experienced the war had lost a sense of personality and historical self, and he also concluded that the same might happen to the youth who are most of the time confused about themselves.
By crisis, Erikson did not mean being stressful and depressed all the time, but he meant it was a turning point in one’s life, when a problem had to be solved. This is not in a negative way, but rather in a positive way in psychology.
According to Erikson, he divided human development into eight life stages, but a failure in a particular stage doesn’t mean one wont progress to the next stage, but rather means the unsolved crisis will be transferred to the next stage. As a result life challenges become much harder, but still this crisis can be overcome with much effort into it. The eight psychosocial stages Erikson presented in psychology are as follows; 1. Basic trust vs. basic mistrust, 2. Autonomy vs. shame, 3. Initiative vs. guilt, 4. Industry vs. inferiority, 6. Intimacy vs. isolation, 7. Generativity vs. stagnation, 8. Integrity vs. despair. The stages point put out that people are involved in challenges and the overcome these challenges or crisis as they grow up, and these challenges occur as individuals interact with society.
References
Atalay, M.(2007). Psychology of crisis: an overall account of the psychology of erikson. Ekev akademik dergisi, 1, 11.
Makaleyi özetleyen: Thokozani K. M. Mbewe
Makale Özeti: 16 PF PERSONALITY PROFILE of GIFTED CHILDREN
Yapılan çalışmalarda kişilik faktörlerinin dahilik kavramına katkısı olup olmadığı araştırılıyor. Kişiliğin; akademik başarı, kognitif mükemmellik ve yaratıcılık üzerinde etkisi olduğu uzun yılladır düşünülüyordu. Yapılan bu son çalışmada da dahi öğrencilere 16 PF envanteri uygulanarak çıkan sonuçların bu düşünceleri destekleyip desteklemediğini öğrenmek amaç edinilmiştir.
16 PF envanteri Kore ana diline çevrilmiş ve Güney Kore'de ki başarılı bir okuldan 50 başarılı öğrenciye uygulanmıştır. Aynı zamanda farklı ülkelerde ki çocuklara da uygulanmıştır. Amerika, Finlandiya ve Slovakya gibi ülkelerde de başarılı, zeki öğrencilere uygulanmıştır.
Sonuçta beklenen durum öğrencilerin B,I veM( intelligent, sensitive, and imaginative, respectively) faktörlerinde yüksek skor, G faktöründe(expedient or self indulgent ise düşük skordur. Sırayla tüm faktörlerin sonuçlarına bakıldığında yaklaşık olarak beklenilen sonuçlar ortaya çıkmıştır. Düşük skor çıkması beklenen faktörlerde düşük skor, yüksek skor çıkması beklenen faktörlerde de yüksek skor çıkmıştır. Sonuç olarak beklentileri karşılayan bir çalışma olmuştur.
Sonuç olarak kişilik faktörlerin dâhilik üzerine katkısı olduğu görülmektedir. Kişilik faktörleri dahi çocukları karakteristik özelliklerini belirler. İnsanlarda bu dahi çocuklarla çalışırken onların farklılıklarını bilmeli ve hassasiyet göstererek onlarla çalışmalıdır.
Makaleyi özetleyen: Büşra Toktaş
16 PF envanteri Kore ana diline çevrilmiş ve Güney Kore'de ki başarılı bir okuldan 50 başarılı öğrenciye uygulanmıştır. Aynı zamanda farklı ülkelerde ki çocuklara da uygulanmıştır. Amerika, Finlandiya ve Slovakya gibi ülkelerde de başarılı, zeki öğrencilere uygulanmıştır.
Sonuçta beklenen durum öğrencilerin B,I veM( intelligent, sensitive, and imaginative, respectively) faktörlerinde yüksek skor, G faktöründe(expedient or self indulgent ise düşük skordur. Sırayla tüm faktörlerin sonuçlarına bakıldığında yaklaşık olarak beklenilen sonuçlar ortaya çıkmıştır. Düşük skor çıkması beklenen faktörlerde düşük skor, yüksek skor çıkması beklenen faktörlerde de yüksek skor çıkmıştır. Sonuç olarak beklentileri karşılayan bir çalışma olmuştur.
Sonuç olarak kişilik faktörlerin dâhilik üzerine katkısı olduğu görülmektedir. Kişilik faktörleri dahi çocukları karakteristik özelliklerini belirler. İnsanlarda bu dahi çocuklarla çalışırken onların farklılıklarını bilmeli ve hassasiyet göstererek onlarla çalışmalıdır.
Makaleyi özetleyen: Büşra Toktaş
Makale Özeti: KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ İLE ALGILANAN RİSK ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Etkili pazarlama stratejileri ve tüketici davranışların analizi için kişilik özelliklerinin incelenmesi gerekir. Her birey algılama şekli farklı olduğundan farklı farklı markalara yönelir. Kişilik özellikleri alışveriş öncesi ve sonrası davranışlarda etkilidir. Tüketici karar alırken birçok iç ve dış faktörün etkisinde kalmaktadır. Davranış üzerinde etkili olan iç faktörlerden birisi kişiliktir. Kişilik bireylerin çeşitli durumlara verdiği tutarlı tepkiler olarak ifade edilmektedir. Bu çalışmada kişilik özellikleri ile algılanan risk arasındaki ilişkilerin incelenmesi üzerine bir araştırmadır. Bu çalışma Erzurum'da yapılmıştır. Erzurum'da yasayan otomobil sahibi tüketicilere yapılmıştır. Araştırmada veriler anket yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Anket formunda 3 grup soru yer almıştır. 1. grup cevaplayıcıların demografik ve ekonomik özelliklerini, 2. grup kişilik özelliklerini ve 3. grup ise algılanan risk türlerini tespit etmek amacıyla hazırlanmıştır. Kişilik özelliklerini belirlemede, son yıllarda yapılan kişilik araştırmalarında en çok kullanılan ve kişilik psikologlarının üzerinde anlaşmaya vardığı Goldberg tarafından 1990 yılında geliştirilmiş Beş Faktör Kişilik Envanteri kullanılmıştır.16 PF kişilik envanteri 5 faktör modeli teorisine dayanmaktadır. Beş faktör kişilik envanter Kişilik özellikleri ile finansal risk arasında, Kişilik özellikleri ile sosyal risk arasında, Kişilik özellikleri ile psikolojik risk arasında, Kişilik özellikleri ile fiziksel risk arasında, Kişilik özellikleri ile zaman riski arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığına bakılmıştır. Araştırmada kullanılan ölçeklerin örneğe uygunluğu test edildikten sonra, kişilik özellikleri ile algılanan risk arasındaki karşılıklı ve çoklu ilişkiyi görebilmek için kanonik korelasyon analizi yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre uyumlu, sorumluluk sahibi ve yeniliklere açık olan kişilerin otomobil satın alma ve kullanma ile ilgili olarak daha çok performans riski ve psikolojik risk algıladıkları belirlenmiştir.
Makaleyi özetleyen: Büşra Toktaş
Makaleyi özetleyen: Büşra Toktaş
Makale Özeti: 16 PF QUESTIONNAIRE
16 PF kişilik envanteri Raymand Cattell tarafından 1960’lı yıllarda üzerinde çalışılmış olup Cattell, birçok kişi tarafından bu teorinin babası sayılmaktadır. Cattell’in bulguları, 16 temel kişilik özelliğinin analizine dayanmaktadır.16PF Kişilik Envanteri, 16 temel kişilik özelliğini ve 5 genel kişilik eğilimini ölçen ve dünyadaki kişilik envanterleri arasında en çok kullanılan ve en güvenilir kişilik envanterlerinden biridir ve literatürde “Big 5” olarak bilinen ve
birçok kişilik envanterinin temelini oluşturan modelin öncüsüdür.
Cattell, her bir kişilik özelliğinin birbirinden oldukça ayrı olduğunu varsayan yaklaşımı reddetmektedir. Bu sebeple, gelmesi sonucu bazı genel kişilik kategorilerinin oluştuğunu görmüştür. Cattell’in çalışması sonucu elde ettiği bu kategoriler, günümüzde kullanılan ve popüler olan diğer yaklaşımlarının temelini oluşturmaktadır. Envanter çoktan seçmeli 185 sorudan oluşmaktadır. Uygulama süresi yaklaşık olarak 45 dakikadır. Envanterde yer alan her faktör, 10’lu bir skala üzerinde düşük ve yüksek olmak üzere iki düzeyde değerlendirilmektedir. 16PF Kişilik Envanteri, 16 “temel kişilik özelliğini ölçmektedir. Bu kişilik özellikleri (boyutları), Sıcakkanlılık, Problem Çözme, Strese Tolerans, Baskınlık, Canlılık, Kurallara Bağlılık, Sosyal Girişkenlik, Duyarlılık, İhtiyatlılık, Soyuta Odaklılık, Ketumluk, Kendini Sorgulama, Değişimlere Açıklık, Kendine Yeterlik, Mükemmeliyetçilik ve Gerginlik şeklinde sıralanabilir.
Bu makalede 16PF kişilik envanterinin nasıl yorumlaması gerektiği ve faktörler arasındaki ilişki üzerinde durulmuştur. Bir faktörün birbirleriyle bağlantılı da olsa çeşitli özellikleri içerdiğini göz önünde bulundurarak faktör güvenilirlik katsayılarının yeterli ve iyi düzeyde olduğu yorumlanmıştır.
A Faktörü insanlara yönelik ilgiyi ölçer. B Faktörü soyut kavramları kullanma ve bu yolla öğrenme kabiliyetini ölçer. C faktörü, Egonun ne kadar başarılı çalıştığını gösterir.E faktörü, hükmetme eğilimini ölçer.F faktörü bireyin coşku durumunu-canlılığını ölçer.G Faktörü, bireyin içinde bulunduğu toplumun moraline, değerlerine bağlılığını ve ilgisini ölçer.H Faktörü, bireyin sosyal girişkenliğini ölçer.I Faktörü, bireyin duygularına göre davranıp davranmadığını ölçer.L Faktörü, bireyin kendini diğer insanlarla ne ölçüde bir gördüğünü ölçer.M faktörü, bireyin soyuta odaklı mı yoksa pratige ve çözüme odaklımı olduğunu ölçer.N Faktörü bireylerin ilişkilerinde ne derece içten davrandığını, diğer bir değişle bireylerin ilişkilerinde maske kullanma sıklığını ölçer.O faktörü Cattell’e göre bireyin kendisine olan saygısını yitirip yitirmediğini ölçmektedir.Q1 Faktörü Cattell, Elber ve Tatsuoka’ya göre kişinin değişmeyle ilgili psikolojik yönelimini göstermektedir.Q2 Faktörü bir kişinin birine yada bir gruba bağımlılık derecesini ölçmektedir.Q3 faktörü, bireyin ben kavramına bağlılığını, ilgisini ve ona kendini verisini ölçmektedir.Q4 faktörü otonom sinir sisteminin uyarılması sonucu ortaya çıkan fizik olayları ölçer, diğer bir değişle “Sinirliliği”-“Gerginliliği” ölçer.
Makaleyi özetleyen: Büşra Toktaş
birçok kişilik envanterinin temelini oluşturan modelin öncüsüdür.
Cattell, her bir kişilik özelliğinin birbirinden oldukça ayrı olduğunu varsayan yaklaşımı reddetmektedir. Bu sebeple, gelmesi sonucu bazı genel kişilik kategorilerinin oluştuğunu görmüştür. Cattell’in çalışması sonucu elde ettiği bu kategoriler, günümüzde kullanılan ve popüler olan diğer yaklaşımlarının temelini oluşturmaktadır. Envanter çoktan seçmeli 185 sorudan oluşmaktadır. Uygulama süresi yaklaşık olarak 45 dakikadır. Envanterde yer alan her faktör, 10’lu bir skala üzerinde düşük ve yüksek olmak üzere iki düzeyde değerlendirilmektedir. 16PF Kişilik Envanteri, 16 “temel kişilik özelliğini ölçmektedir. Bu kişilik özellikleri (boyutları), Sıcakkanlılık, Problem Çözme, Strese Tolerans, Baskınlık, Canlılık, Kurallara Bağlılık, Sosyal Girişkenlik, Duyarlılık, İhtiyatlılık, Soyuta Odaklılık, Ketumluk, Kendini Sorgulama, Değişimlere Açıklık, Kendine Yeterlik, Mükemmeliyetçilik ve Gerginlik şeklinde sıralanabilir.
Bu makalede 16PF kişilik envanterinin nasıl yorumlaması gerektiği ve faktörler arasındaki ilişki üzerinde durulmuştur. Bir faktörün birbirleriyle bağlantılı da olsa çeşitli özellikleri içerdiğini göz önünde bulundurarak faktör güvenilirlik katsayılarının yeterli ve iyi düzeyde olduğu yorumlanmıştır.
A Faktörü insanlara yönelik ilgiyi ölçer. B Faktörü soyut kavramları kullanma ve bu yolla öğrenme kabiliyetini ölçer. C faktörü, Egonun ne kadar başarılı çalıştığını gösterir.E faktörü, hükmetme eğilimini ölçer.F faktörü bireyin coşku durumunu-canlılığını ölçer.G Faktörü, bireyin içinde bulunduğu toplumun moraline, değerlerine bağlılığını ve ilgisini ölçer.H Faktörü, bireyin sosyal girişkenliğini ölçer.I Faktörü, bireyin duygularına göre davranıp davranmadığını ölçer.L Faktörü, bireyin kendini diğer insanlarla ne ölçüde bir gördüğünü ölçer.M faktörü, bireyin soyuta odaklı mı yoksa pratige ve çözüme odaklımı olduğunu ölçer.N Faktörü bireylerin ilişkilerinde ne derece içten davrandığını, diğer bir değişle bireylerin ilişkilerinde maske kullanma sıklığını ölçer.O faktörü Cattell’e göre bireyin kendisine olan saygısını yitirip yitirmediğini ölçmektedir.Q1 Faktörü Cattell, Elber ve Tatsuoka’ya göre kişinin değişmeyle ilgili psikolojik yönelimini göstermektedir.Q2 Faktörü bir kişinin birine yada bir gruba bağımlılık derecesini ölçmektedir.Q3 faktörü, bireyin ben kavramına bağlılığını, ilgisini ve ona kendini verisini ölçmektedir.Q4 faktörü otonom sinir sisteminin uyarılması sonucu ortaya çıkan fizik olayları ölçer, diğer bir değişle “Sinirliliği”-“Gerginliliği” ölçer.
Makaleyi özetleyen: Büşra Toktaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)