Lilypie Trying to Conceive Event tickers

1 Ocak 2011 Cumartesi

Makale Özeti: The Origin and Significance of the Existential Movement in Psychology

Rollo May, bu makalede varoluşçuluğu tanımlamaya, açıklamaya, psikoloji dünyasındaki varoluşçuluğun nerede olduğunu, psikolojiye ne gibi katkıları olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
İlk olarak Varoluşçuluğu, Freudçu bir psikoloğun, psikanalizi işinde uygulaması gibi ele almamak gerekir. Varoluşçuluk, psikiyatristler ve psikologlar için, terapi yöntemi olarak kullanılan kesin kalıpları olan, net olarak tanımlanmış olan, özel bi yöntem değildir. Terapiler için bilinen genel durum, dikkatle belirlenmiş aşamalar, stratejik teknik müdahaleler, terapistin ifadesini aktarma biçimi ve çözümlemeleri ve yorumlarının dikkatlice yapılması gerektiğidir. Genel kabul gören metinlerde, dergi ve makalelerde, seminerlerde, yani genel geçer-kabul gören terapi anlayışına şekil veren mercilerde terapi, bu şekilde sunulur. Ama May’e göre, usta bir aşçının herkese verdiği tarif dışında, kimsenin bilmediği, aşçının yemeğine asıl tadı veren ve herkesinkinden farklı bir lezzete sahip olmasını sağlayan, kendine özgü yemeğe kattığı baharatlar gibi, gerçek bir terapist de, kimsenin bakmadığı sırada gerçek şeyi serpiştirebilmelidir.

Varoluşçu hareket, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde, o zamanlardaki bir çok psikoloji öğretisi arasından, farklı ağız ve zihinlerden dökülerek, kendiliğinden sıçrama göstermiş bir akımdır. Bu hareketin fikir temellerini atanların ilkleri arasında Paris’ten Eugene Minkowski, Almanya’dan Erwin Straus ve V. E. Gebsattel sayılabilir. Bir sonraki evrede de bu hareketi benimsemiş araştırmacılara artık varoluşçu denilebilir ki, bu devrede İsviçre’den Ludwing Binswanger, M.Boss, Roland Kuhn, Hollandadan Van Der Berg, F.J Buytendijk gibi isimler vardır. Varoluşçu bu isimlerin temeline bakılırsa zamanın favori akımlarından ikisi görülür; bazıları Freudçuyken bazıları da Jung’un etkisi altındadırlar. Farklı psikoloji görüşlerine sahip okullarda ya da hocalarda yetişmiş bu isimlerin ortak yönü daha sonra varoluşçuluk hareketinde birleşmeleridir. Viyana Psikoanalitik Topluluğu’ndan olan Binswanger analtik-varoluşçu temeller üzerine kurulmuş bir psikoterapinin tedavi için, hastanın yaşam geçmişini araştırdığını ama bu geçmişi ve bu tarihe ait patolojik kişisel özellikleri herhangi bir psikoterapi okulunun öğretilerine göre açıklamadığını ifade ediyor. Varoluşçuluğun, bu yaklaşım yerine, hastanın dünyadaki var oluşunun temel yapısını ve hastanın buna, kendi varlığına ve dünya varlığına algısını değiştirmeye yönelik, hastayı ve onun geçmiş hayatını anlamaya çalıştığını, bunu temel aldığını belirtiyor. Aslında varoluşçularla, Freudyen ve de neo-Freudyenleri ayıran nokta da bu tanımda belirtiliyor bence. Bilindiği üzere Freud’a göre, bi terapi her zaman bir kazı çalışması gibi hastanın derinlerinde saklı olan ruhu kazıyıp asıl noktaya ulaşmayı hedefler. Bir anlamda insanın hayatındaki en baştaki olayların kişideki psikolojik kalıntıların bulunduğu temel çatışma alanı olarak görür yani bir çatışmanın temeli ne kadar eskiye dayanıyorsa, bu durum kişide o kadar derin psikolojik etki yaratır. Bir bakıma Freud’un yaklaşımı gelişimsel temellidir diyebiliriz. Varoluşçulukta ise temel gelişimsel olarak ilk olanlara bağlanmamıştır. Varoluşçuluğun merkezine aldığı ilk, derinlemesine araştırılması gereken, insanın geçmişi değildir; kişiyi, günlük kaygılarını bir kenara bıraktırıp varoluş hakkında derinlemesine düşünmeye sevk eder. İki akım arasındaki farkı şöyle de ifade edebiliriz ki; biri insanın olduğu hale nasıl geldiğine odaklanırken, diğeri insanın ne olduğu üzerine düşünür. Tabi ki insanın geçmişi şu andaki varlığını etkilemesi açısından önemlidir ve kişilerin süregelen-hissettikleri kaygılarıyla yüzleşmeleri adına da çok önemlidir ama varoluşçuluğa göre bunlar ve bunların üzerine gitmek gerçek manada bir iyileştirme için tatmin edici değildir. Varoluşçu terapinin temel zamanı geçmiş değil gelecek olan şimdiki zamandır. Terapist hastanın dünyasına girebilmelidir. Bütün varsayımlardan arınmış bir şekilde hastanın dünyasının olgularını dinlemelidir. Özetimin başında da belirtildiği gibi varoluşçuluğun ilklerinden ve de en iyi bilinenlerinden Binswanger’’ Yalnızca tek bir uzay ve zaman yoktur, insan sayısı kadar uzay ve zaman vardır .’’ demiştir.
Varoluşçuluk ve kendini bu akımda tanıyan insanların aslında Freud’u dinamik yapısına karşı olma ve terapistin hastanın dünyasına girmeli anlayışının dışında pek ortak bir ideada toplandıkları söylenemez. Bu Amerikalı – Avrupalı olma temelinden kaynaklanıyor bence. Kültür farklı, anlayış farklı. Ki yaşamsal anlamın üzerine şekillenmiş bir hareket olan varoluşçuluk için bu kavramlar çok ehemmiyetlidir. Muhtemelen dilden kaynaklanan nedenlerle de ilklerden diye nitelendirdiğimiz isimlerin Amerikan psikoterapik uygulama üzerinde çok az etkilerinin olması, yine de çarpıcıdır. Amerika’da, bir iki önemli ismin bir iki yazısından başka, Avrupa’dan çeviri olmamıştır.

Referans
May, R. The Origins and Significance of the Existential Movement in Psychology.

Makaleyi özetleyen: Merve Sarı

Hiç yorum yok: