Lilypie Trying to Conceive Event tickers

28 Aralık 2010 Salı

Makale Özeti: Aile Terapisi Bağlamında Kendilik

Kişinin bireyleşme süreci anne karnındaki var oluştan dış dünyaya ani bir şekilde geçmesiyle başlar. Mahler doğum adı verilen bu sürecin tüm zorluklara rağmen gerçekleştirilmesi gereken bir süreç olduğunu vurgular. Ayrışma ve bireyleşme süreci kişinin kendiliğinin bütünlük kazanması, bağımsızlık, kendine güven, başarı, kendi kendine yetebilme gibi özellikleri kazanması açısından çok önemlidir. Eğer bu ayrışma ve bireyleşme süreci başarılı bir şekilde gerçekleştirilemezse kişinin ailesine duyduğu duygusal bağlılık yoğun bir şekilde yaşanır. Bir kısım teorisyenler intrapsişik kuramlar ve açıklamaların yanında etkileşimsel kuramlara ve açıklamalara yönelmişlerdir çünkü gelişimsel süreçte kişiler arası etkileşim bireyin ve kendiliğinin gelişimi üzerinde önemli rol oynar.
Freud 1987’lerde ego tanımını ilk kez yaptığında, egoyu bilincin bir parçası olarak görerek bastırılmış bilinçdışı dürtülerden bağımsız olarak görmüştür. Sonraki yıllarda egonun tanımını yeniden yaptığında, egoyu içgüdüler ile ilişkilendirmiştir ve egonun doyum sürecini erteleme yeteneğinden bahsetmiştir. Zaman geçtikçe gerek Anne Freud, gerek Hartmann ve Rappaport tarafından ego tanımlamaları sürekli yenilenmiştir. Hartmann’ın tanımıyla egonun dış dünyayla olan ilişkisinde ne kadar çok etkin bir rolünün olduğunun anlaşılmasına katkı sağlamıştır. Rappaport egonun bilişsel işlevleri üzerinde durmuştur. Kohut ise narsisizm üzerine yoğunlaşarak ego psikolojisinden ayrı bir noktada duran kendilik psikolojisi kavramını geliştirmiştir. İlk olarak Kohut, kendiliği egonun içinde yer alan bir kendilik tasarımı olarak düşünmüştür. Ancak sonralardan kuramını yeniden ele aldığında kendiliği üst örgütlenme ve kişiliğin çekirdeği olarak tanımlamıştır. Böylelikle Hartmann’dan Kohut’a zaman içinde kendiliğin tanımı egodan ayrılmıştır.
Teorik boyutunda olan bu gelişimlerin ve değişimlerin devamında Bowen’ın görüşleri aile terapisinin kendilik kavramının çerçevesinde ele alınmasına yol açmıştır. Bowen’ın tanımlamasına göre kendilik hem intrapsişik, hem de kişiler arası olan bir kavramdır ve kendiliğin ayrımlaşması üzerine odaklanır. Kendiliğin intrapsişik olmasından kastı, düşüncelerle duygular arası ayrımın yapılıp yapılmamasıdır. Kişilerarasından kastı, kişinin etrafında olan anlamlı gördüğü kişilerden ayrılıp ayrılamamasıdır. Bowen kişileri duyguları ile entelektüel işlevleri arasında olan ayrımlaşmaya göre tarif etmektedir. Eğer kişinin duygularıyla mantığı çok fazla karıştıysa, kişi yoğun bir duygusallık yaşar ve mantığı daha az etkin durumda olur. Duygularıyla mantığını iyi ayırt edebilen kişiler entelektüel çalışmalar yaparken duygularını iyi ayrımlaştırabildikleri için daha iyi çalışırlar. Stresli durumlarda entelektüel işlevlerini daha iyi yürütebildikleri için daha esnek ve uyumludurlar. Bowen kendilik ayrımlaşmasını ailede gerçekleşen nesiller arası aktarım açısından da yorumlamıştır. Ayrımlaşma düzeyi yüksek olan kişiler aileden ayrılıp kendi ayakları üzerinde kolayca durabilirler. Düşük düzeydekiler ise yeteri kadar ayrımlaşamadıkları için bu durumda sürekli ailenin yoksunluğunu hissederler. Bu tip kişiler ailelerinden bağımsız hareket edememektedirler.
Aile terapisinde yoğunlaşılan nokta ilişkiler arasındaki ayrımlaşma-bireyleşme üzerinde olan problemlerden kaynaklanan kendiliktir. Bu konuda Kohut ve Bowen’ın görüşleri önemli katkı sağlamış ve aile terapilerinde kişinin kendiliğinin ayrımlaşması üzerinde durulmuştur. Kendiliğin ayrımlaşma süreci doğuştan itibaren ilişkilere dayanır. Bowen’ın ilişkisel yaklaşımı batının bireyselciliğiyle örtüştüğü için eleştiri almıştır. Ayrımlaşma konusu üzerinde birçok görüşler ve çalışmalar ortaya çıkmıştır ve terapide esnasında bireyin ayrımlaşma süreci kolay olmayan, uzun zaman alan bir süreçtir. Zaman içinde olması gereken terapist-aile ilişkisinin kalitesi değiştirilmiş ve hiyerarşik ilişkiye nazaran daha işbirlikçi bir ilişki tarzına yönelim gerçekleşmiştir.

Referans:
Şafak, C., Arkar, H.(2003). Aile terapisi bağlamında ‘kendilik’. Türk Psikoloji Yazıları, 6(11-12), 43-52.

Makaleyi özetleyen: Funda Kaçar

Hiç yorum yok: