Lilypie Trying to Conceive Event tickers

28 Aralık 2010 Salı

Makale Özeti: JUNGIAN PERSPECTİVES ON THE ETIOLOGY AND TERATMENT OF TORTURE

İşkencenin temelinde karışıklık çıkarmak yatar, eğer hayatın devamlılığına yönelik yok etmek yoksa sevdiği kişiler öldürülür, kültür yok edilir, ilişkilere zarar verilir, geçim kaynağı ortadan kaldırılır. Bu makale, daha çok işkence kurbanı olmuş insanların etiyolojisi ve tedavileri üzerinedir.
Dünyada işkence ve savaş travmasından acı çeken insanların sayısı artarken, pratisyen doktorlar bu konuda tedavi yöntemleri geliştiriyorlar. Bu okullardan bir tanesi olan Analitik Psikoloji, şiddete ve baskıya yol açan şeyleri çözmek ve bunun etkilerinin sonuçlarını tedavi etmeyi amaçlamışlardır. Pratisyen doktorlar işkenceye uğramış ve savaşta travma yaşamış insanlara Analitik Psikolojinin temel prensiplerinden tedavi yöntemleri bulmuşlardır.
Jung’un işkence etiyolojisi ve tedavisine bakış açısı ise deneyler aracılığı ile bilinç ve bilinçdışı arasındaki tamamlayıcı ilişkiyi görebileceğimizi söyler. Jung’a göre bilinçdışı her zaman bilinci psişenin bir parçası yapmaya çalışır, eksik parçalarını tamamlar ve dengenin tehlikeli yitimini engeller. Yani bu durumda bilinçdışı tamamlayıcı semboller üretir.
İşkencenin tedavisi ile ilgili Jung’un psişe modelinde 3 boyut vardır. Birincisi genel olarak ‘ben’likten bahseden bilinci ifade eden Ego’dur. Jung’un psişe modelinde ‘ego’ gelişimin tutarlı olması için sonsuz potansiyel seçer. Kişiliğin gelişiminde ortak olan bu kısım kişiliği uyumsuzluktan süzer. Böylece ego diğer boyutlar olan persona’yı kurar ve gölgeyi ise reddeder. Persona, birey ve grup arası ilişkileri kolaylaştırır. Gölge ise bütün çatışmaları kapsar. Kişiliğin olumsuz tarafıdır, bilinçdışında sevmediğimiz istemediğimiz şeylerdir.
Politik filozof Hanna Arendt ezen ve ezilen arasındaki ilişkinin gölge ile anlaşılacağını söyler. Arendt’e göre gölgenin bastırılmasıyla grup birey gibi davranır ve bu ezen grup kendilerini hoş görmez, bunu bastırırlar ve başkalarını hoş görürler. Ezenlerin dünya görüşleri yoktur ve bu durumda ellerinden bir şey gelmez. Onlar kendilerini, insanların hayatta kalıp kalmayacağını kontrol etme de zorunlu hissederler.
Jung’a göre sağlıklı bir insan diğerlerine işkence etmez, genellikle işkenceye uğrayanlar bunu bastırmaya çalışarak işkenceciye dönüşürler. Ayrıca işkence edenler de kendilerini bastırırlar.
Şiddet uygulayanlar genellikle kurbanlarının onları kışkırttığını söylerler. Bazı kurbanlar işkencecilerini kırılgan biri olarak hatırlarlar, işkenceciler bunu yaptıklarını çünkü kendilerini buna adadıklarını söylerler, işkencenin yanlış ve yasal olmadığını söyleyince de bu duruma şaşırırlar.
İşkencenin etiyolojisi işkence kurbanının olaya karşı algısını anlamada yardımcı olur. Analitik deneyler işkencenin psikolojik hasarları üzerine yoğunlaşıyor, ilaçlar şiddeti azaltıyor ve Bilişsel Davranışsal Terapi ile terapiler ve vücut terapisi ile acılar yatıştırılıyor. Ayrıca kötü hayaller de hastadan uzaklaştırılıyor.
İşkenceye uğramış insanlar hayal kurdukları zaman acı onları yönetiyor, umutsuzluk, depresyon ve intihar dürtüleri oluyor. Analitik Psikoloji ilk olarak işkence mağdurlarını analitik karşılaştırma ile işkence deneyimine karşı duyarsızlık kazandırmayı sağlıyor ikinci olarak ise psişenin kapasitesine bağlı olarak rasgele hayaller kurdurarak işkence anında ve sonrasında kurbana yardımcı olmaya çalışıyor.
Jung analizin güvenli bir ortam sağladığını temin eder, bazen kutsal alan oluşturduğunu ve dışarıdaki pisliklerden koruduğunu ilave eder. Hasta yalnız değildir, analist ona kutsal alan yaratması için yardım eder.
Analiz işkenceye uğramış insanların aşırı uyanıklık keşfetmesini sağlar. Bu durum aktarım (transference) ve karşı-aktarım (countertransference) gösterir. Başlangıçta işkence kurbanları analiz-işkence arasındaki ilişkiyi fark ettikleri için minnettardırlar, zamanla bu minnettarlık yerini dirence bırakır. Analizde hasta zamanla kendi algıladıklarına ve deneyimlerine daha çok adapte olur ve hasta-terapist ilişkisine odaklanabilirler. Analist hastanın diğerleriyle etkileşime açık olmasını ve sorumluluk almasını sağlamayı amaçlar. Analist kurban- işkenceci arasındaki savunmasızlığı tersine çevirir ve kontrolü kurbanın ellerine verir. Analitik Psikoloji işkence deneyiminden öncesindeki ayırıcı semptomlarla da ilgilenir. Semptomların kurban tarafından problem olarak algılanması hastaların umutsuzluğa düşmelerine sebep olur. İşkence kurbanlarının tipik semptomlarını endişe, uykusuzluk, şüphecilik gibi sıralayabiliriz. Eğer semptomlar psişenin iyileşmesine sağlarsa acı çekmek umuda dönüşür. Semptomların nasıl iyileşme sağladığının yanı sıra kurbanların psişesinin hayal (imge) kurmayı öğrenmeleri gerektiği iddia edilir. Bu imgelerle eğlenmeyi bilmek gerekir. Hayallerin, imgelerin (image) en önemlisi rüyalardır. Jung’a göre imgeler kendiliğinden gelişir ve işkencecinin gücünden etkilenebilirler. Ayrıca psişe öykünün içinden imgeleri elemeyi sever ve kurban kendi istediği imgelerden etkilenir. Bu durumda Jung bilinçdışı ve bilincin karşılıklı birbirini etkilediğini söyler. Öncelikle beyinden bu imgeleri uzaklaştırmak gerekir.
1991’de Gaza Akıl Sağlığı’nda işkence semptomları ve tedavisindeki 11 yaşındaki bir çocuğun rüyaları (kâbusları) ele alınmıştır. Gazze’de şiddetin yoğun olduğu zamanlarda çocuk rüyalarında İsrail askerlerinin evlerini bastıklarını ve ailesini öldürdüklerini görüyor. Bu çocuğun tedavisi için rüyalardan daha çok çocuğun hayallerine odaklanıldı. Çocuğa rüyadaki askerlerin evi bastıkları zaman onlara ne olmasını istediği soruldu. Çocuğun cevabı ailesinin ve kendisinin görünmez olmasını istediğini söyledi. Çocuk şiddetle sarsılarak uyandığı zaman aile bir araya toplanıp eve giren askerlere karşı görünmezlik hayalleri kuruldu ve askerle şaşırıp evi terk ettiler. Ertesi gece yine askerler evi bastılar bu sefer çocuk ve ailesi askerlere karşı görünmez değildi fakat bu sefer kurşunlar etkisizdi. Zamanla kâbuslar azaldı ve ne zaman kâbuslar geri gelse bu yöntem uygulandı. Hayallere yön vermek öncelikle kurbanın saplandığı yerden hareket etmesini sağlar ve daha sonra kendisine neler olabileceğini kontrol edebilir. Son olarak da işkenceden hayallerini kurtarır ve hayatını geri kalan kısmında rehin kavramından kurtulur
Rüyaların iyileştirme üzerine etkisi büyüktür. En iyi iyileştirme süreci kurtulanın psikolojik yaralarına çözüm bulabilmesi için yüreklenmesidir. Analitik Psikolojinin işkence kurbanları için en iyi teori olduğu tartışılır fakat her teori her hasta da uygun olmaz.

Referans:
John R., Eenwyk, V., (2003) Jungian Perspectives on the Etiology and Treatment of Torture

Makaleyi özetleyen: Seçkin Ceylan

Hiç yorum yok: