Lilypie Trying to Conceive Event tickers

28 Aralık 2010 Salı

Makale Özeti: INTEGRATING BUDDHIST PSYCHOLOGY INTO GRIEF COUNSELING

Budizm iki bin beş yüz yıl önce Hindistan’da ortaya çıkmış bir dindir. Ama tam olarak tek, güçlü bir tanrılık anlayışı olmadığı için diğer dinlerden farklıdır. Tanrılık yerine, Buda aydınlanmış önder ve sembolik örnek alınması gereken bir kişi olarak görülmektedir ve bu anlayışta usta ve çıraklara aydınlanma yolunda yarar sağlamaktadır. Siddharta Gautama Buda, tam altı yıllık arayışından sonra doruk mutluluk noktasına ulaşmıştır ve sonrasında da onun izinden gidenlere öğretiler vermeye başlamıştır. Öğretilerinin içinde hayatın geçici ve bütün her şeyden bağımsız olarak yaşanması gerektiği gerçeği önemli bir yer tutmaktadır. Buda’ya göre hayat sonsuz bir acı çekme döngüsünü içermektedir ve kimseye bağlanmadan yaşamak ve hayatın ve kişilerin en önemlisi de kendi benliğinin geçici olduğunu bilmek bu döngüyü kırmana yardımcı olmaktadır. Eğer kişi gerçek bir manevi deneyim yaşamak istiyorsa onun yaptığı ve aydınlanmaya ulaştığı yolu kullanarak meditasyon yapmalıdır ve bu meditasyon onun yaşamın zorluğunu aşmasında ve geçiciliğin farkına varmasında önemli bir katkı sağlayacaktır. Budizm’deki bu derin düşünme ve akılcılık pratikleri batılı psikoloji tekniklerinde kullanılmaktadır. Örneğin, depresyonu önlemedeki akılcılık temelli kognitif terapilerde, borderline kişilik bozukluklarında kullanılan diyalektik davranışçı terapilerde, onay ve teslim terapilerinde, madde bağımlılığını önleme terapilerinde ve genel anksiyete bozukluklarında kullanılmaktadır.
Bu makalede keder (grief) kavramı üzerinde durulmuştur. Keder bir kayıp sonrasında verdiğimiz tepkidir ve hayatımız kayıplarla doludur. İşimizden ayrılırız, ilişkimiz bitebilir, mezun olduğumuzda arkadaşlarımızdan ayrılırız ve en zorlarından bir tanesi sevdiğimiz insanları kaybedebiliriz. Bu makalede sevdiğimiz insanların ölümüyle alakalı keder duygusu ve bu konuyla ilgili danışmaların Budist psikolojiyle ilişkili kısımları üzerinde durulmuştur.
Budist perspektifte keder kavramından bahsederken öncelikle boşluk, karma ve kendilik diye bir şey olmaması gerektiğini anlamak gerekmektedir. Hayat doğum, ölüm ve tekrar doğum döngüsünün bir parçasıdır ve böyle bir döngünün içinde ölüm bir son değildir bu yüzden birini kaybettiğimizde ya da ölümden korktuğumuz anlarda, ölümün bir son olmadığını ve sonrasında da güzel bir hayatımız olabileceğini düşünürsek kederden uzak bir hayat yaşayabiliriz. Karma kavramı da, hayatta yaptıklarımızın karşılığını alacağımız anlamındadır yani hayat geçmiş ve gelecekteki olayların toplamıdır ve gelecekte olacaklar, iyi ya da kötü durumlar bizim geçmişteki davranışlarımıza göre şekillenmektedir. Sonuç olarak eğer bir insan bu kavramları bilir ve hayatını buna göre şekillendirirse mutluluğu yakalayabilir ve keder duygusunun esiri olmaz. Mesela, insan eğer öldükten sonra da bir hayat olduğunu düşünür, yapacağı güzel şeylerin ona öldükten sonra bile öteki hayatında güzel bir hayat sunacağını bilir ve düşünürse, kaybettiği bir insan için üzülmez ya da ölmekten korkmaz. Bu durumu pratiğe dönüştürmesi de kederin üstesinden gelme metotlarından biridir. Aynı zamanda acının ve kederin geçici bir şey olduğunu bilmek de başa çıkma da yarar sağlamaktadır.

Özetleyen: Şeyma Kama

Hiç yorum yok: