Lilypie Trying to Conceive Event tickers

28 Aralık 2010 Salı

Makale Özeti: Klinik Terapi Sürecinin Kendilik Psikolojisi Açısından Değerlendirilmesi: Bir Ergen Olgu Sunumu

Kendilik psikolojisi öncelikle 1970’li yıllarda Kohut tarafından ele alınmış ve sonraları Anna Ornstein tarafından çocuk psikopatolojilerine de uyarlanmıştır. Kendilik psikolojisinde temel olan ruhsal yapı kendiliktir ve doğuştan beri var olan bir yapıdır. Bu yapı kendilik nesneleriyle (self objects) olan ilişkiler sayesinde geliştirilir. Kendilik nesneleri çocuğa bakım veren ve hayatı için önemli olan kişilerdir. Kendilik-kendilik nesnesi arasında olan bu ilişkinin kalitesi çocuğun psikopatolojisini belirler. Kendilik nesnesi çocuğun ihtiyaçlarını karşıladıkça, çocuk kendilik nesnesinden zamanla kopmaya, daha çok özerkleşmeye başlar ve kendilik nesnesinin işlevlerini içselleştirir. Bu içselleştirmeye dönüştürerek içselleştirme adı verilir. Bu içselleştirme sürecinde kendilik nesnesinin çocuğa yaşatacağı uygun hayal kırıklıkları (optimal frustrations) önemlidir çünkü hiçbir kendilik nesnesi mükemmel değildir ve empati eksikliğinden dolayı çocuğa hayal kırıklığı yaşatır. Önemli olan bu seviyeyi optimal düzeyde tutmaktır. Kohut’un tanımına göre kendiliğin bir diğer özelliği daha kendiliğin iki kutuplu olmasıdır. Birincisi üstün görmeci kendilik, diğeri ülküleştirilmiş anne-baba imgesidir. Birinci kutup çocuğun kendiliğinin büyüklenmeci, teşhirci gereksinimlerini ifade eder. İkinci kutup çocuğun tüm güçlü olarak gördüğü kendilik nesnesini ülküleştirme, idealleştirme ve onunla özdeşleşme eğilimini ortaya koyar. Kohut’a göre kendiliğin içinde ‘çekirdek tutkular’ ve ‘çekirdek ülküler ve değerler’ mevcuttur ve kendilik nesnesi ile olan olumlu ilişkiler sonucunda çekirdek tutkular ülküleri doğurur; böylelikle bütünlük taşıyan çekirdek kendilik (cohesive nuclear self) ortaya çıkmış olur. Kişinin içinde uygun kendilik-kendilik nesnesi ilişkisi sonucunda oluşan kendini ortaya koymaya dair tutkular (self assertive ambitions) vardır. Bu tutkular kişinin özsaygısını sürdürmesine yardımcı olur ve eksikliğinde ilgili ruhsal bozukluklara yol açar. Aynı zamanda bu tutkular kendiliğin birinci kutbuyla yakından ilgilidir. Kendiliğin ikinci kutbunda ise kişi içselleştirdiği ve ülküleştirdiği anne baba imgelerinin özelliklerine sahip olmak ister. Bu iki kutup birbirini tamamlar ve kişi yeteneklerini kullanarak kendiliğin bu iki gereksinimine ulaşmak için çabalar.
Olgu 13 yaşındaki bir kız ergendir ve intihar girişimi sebebiyle hastaneye getirilmiştir. İntihar girişiminin sebebi çok sevdiği bayan fen bilgisi öğretmeninin dersine girmeyeceğini öğrenmesidir. Olgunun giyimi, kendine bakımı ve göz kontağı iyidir. Kendini çaresiz hissetmektedir ve ailesini kendine yakın bulmadığı için hiç sevmediğini ifade etmektedir. Annesinin özelliklerini hiç beğenmemektedir. Öğretmenine karşı yoğun bir bağlanma geliştirmiştir ve aşırı bir ilgiyle sürekli olarak sevgisini ifade etmektedir. Olgunun hayatında babaanne önemli bir yer tutmaktadır ve onu yedi yaşına kadar büyütmüştür. Olgunun zihnindeki babaanne tanımı güçlü, otoriter ve kararlıdır; anne sessiz, sakin, yumuşak ve baba ise olgunun bir dediğini iki etmeyen konumdadır. Aynı zamanda olgunun kendinden on yaş büyük biriyle uygunsuz bir ilişkisi vardır ve jiletle kendine zarar verici davranışları gözlemlenmiştir. Olgu haftada bir en az bir yıl süreyle terapiye alınmıştır.
Olgu öğretmenini yoğun bir şekilde ülküleştirmiştir. Kohut’un kuramına göre kendilikte var olan ülküleştirme eğilimini, bu olgu annesi ve babası ile yaşayamamıştır. Anne baba bu noktada yetersiz kalmaktadır. Bu süreci babaannesi ile geçirmiştir. Ancak babaannenin ölümü üzerine yoğun bir hayal kırıklığı yaşanmıştır. Çocuğun narsisistik gereksinimlerinin karşılanması eksik kalmıştır. Bu hayal kırıklığı üzerine olguda ilkel bir saplanma meydana getirmiştir. Terapi sürecinde hasta ile terapist arasında oluşan ilişkinin niteliği şu şekilde olmuştur; terapist hastanın kaygılarını yatıştıran ülküleştirilmiş bir nesne konumundadır. Aynı zamanda hastada kabullenen ve onaylayan bir nesne gereksinimi de mevcut olduğu için terapist ile hasta arasındaki aynalama aktarımı bu yönde kurulmuştur. Bireysel görüşmeler olumlu sonuç vermiştir.

Referans:
Karacan, E, İşcan, C, Şahnur Ş. (1998). Klinik terapi sürecinin kendilik psikolojisi açısından değerlendirilmesi: Bir ergen olgu sunumu. Klinik Psikiyatri, 1, 51-55.

Makaleyi özetleyen: Funda Kaçar

Hiç yorum yok: