Lilypie Trying to Conceive Event tickers

8 Aralık 2010 Çarşamba

Makale Özeti:BİR DEĞERLER SİSTEMİ OLARAK “KİMLİK” DUYGUSU VE ATATÜRK

Bir değerler sistemi olarak kimlik duygusunun gelişimini Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi ışığında ele alan bu makale; kuramın bireysel ruh sağlığına getirdiği bakış açısına değinir ve bunun, toplumsal ilişkiler açısından milli birlik ve bütünlüğe nasıl yansıdığını açıklamaya çalışır. Atatürk’ün bu konuya verdiği önem üzerine kimlik duygusunun hem birey hem de toplum için bir ihtiyaç olduğunu vurgular. Bu ihtiyacın giderilmesinin, bireyin ve toplumun gelişimini olumlu etkileyeceğinden söz eder. Kısacası, Atatürk’ün Türk toplumunun gelişmesi için kimlik kazanımını önemli görmesini, Maslow’un teorisiyle bağdaştırır.
Kuşat’a göre bir ülkenin kalkınması, o ülkedeki bireylerin psikolojik gelişimine bağlıdır. Devlet adamları ülkelerini gelişime yönlendirmek için bunu sıklıkla kullanır. Geçmişimizde tarihimize yön veren Atatürk’ün sözleri de bunu doğrulamaktadır. Bu makalede, Türk milletine hedef çizen “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesi tahlil edildi. Atatürk’ün ideolojik-siyasal bakış açılarını tartışmaktan öte, toplumun genel ihtiyaçlarını anlaşılır kılmak ile topluma daha çok yarar sağlayacağı varsayıldı.
Kimlik, ihtiyaçlar hiyerarşisinde kendini hissettiren gelişimsel bir özelliktir. Maslow, insanın ihtiyaçlarını doğumundan itibaren bedensel, psiko-sosyal (güvenlik, sevgi, özgüven-özsaygı, benlik) ve ruhsal, (bilişsel, estetik, din ve kendini gerçekleştirme) ihtiyaçlar olarak sınıflandırır. İnsan, hiyerarşinin aşağısında bulunan ihtiyaçlarını tatmin ettikçe, yukarıda bulunan diğer ihtiyaçlara güdülenir. Aynı şey toplum için de söz konusudur. Her toplum kendi kültürel ve sosyal değerleri doğrultusunda bir kimlik repertuarına sahiptir. Bireyin ve toplumun bu repertuarı kullanabilmesi “gelişim” ile mümkündür. Bunun yolu ise ihtiyaçlar hiyerarşisinin üst basamaklarına doğru daima bir güdülenme içerisinde olmakla sağlanır. Bu nedenle “kişilik uyumu ve bütünlüğü”, düşük seviyedeki temel ihtiyaçların daha yüksek seviyedeki ihtiyaçlar tarafından kontrol edilmesi olarak görülür. Yüksek seviyedeki ihtiyaçlar; belli yaşam tarzına sahip, amaçları belli ve kendini değerlere adamış bir kimliğin geliştirilmesiyle giderilir.
Anadolu kültüründe “kimlikli ve kişilikli bir insan” ifadesi çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu ifade, “kendini ve kim olduğunu bilen ve toplumsal değerlere saygılı birey” anlamına gelir. Nasıl ki su, amino asitler, kalsiyum gibi mineraller giderilmediğinde birtakım bedensel hastalıklar ortaya çıkıyorsa; ihtiyaçlar hiyerarşisinin üst kısımlarında yer alan güvenlik, kendini bir gruba ait hissetme, kimlik, sevgi ve yakın ilgi, saygı ve prestij gibi ihtiyaçların giderilmemesi de nevrotik rahatsızlıklara neden olur.
Kişisel kimlik bir birlik ve tutarlılık duygusu verir. Bireyi farklı zamanlarda aynı kişi haline getirir. Bu; öz saygının olduğu, içsel çelişkinin ve çatışmaların yok olduğu bir seviyedir. Bu seviyeye ulaşmış olan bir kimse artık iç huzura erişmiştir. İç huzura erişenler, toplumla daha barışık bir şekilde yaşarlar. Atatürk’ün sözünü ettiği “Türk Kimliği” duygusu da kimliğin sosyo-kültürel ve psikolojik zemin üzerine temellendirerek oluşturmasıyla mümkün olur. Ayrıca kimlik, bireyin özünde ve aynı zamanda toplumsal kültüründe oluşan bir süreçtir.
Toplumsal ve bireysel kimliği oluşturan ve besleyen değerlerin başında, tarihi bir geçmiş, sosyo-kültürel ve manevi değerler gelmektedir. Bu nedenle, “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi, “ne mutlu ki bu milletin onurlu ve şerefli kültürel, sosyal, tarihi ve gelecek ile ilgili ideallerimle, bu milletin bir parçasıyım ve bundan da gurur duyuyorum” anlamına gelir.
Yine Atatürk, diğer söylemlerinde de milli birliği oluşturacak kimliği oluşturmayı ve daha yukarıya doğru gelişmeyi hedeflediğini belirtmiştir: “Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan getirdiği zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara olan sevgisini, milli birlik duygusunu, sürekli olarak ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta başarıya ulaştıracaktır.” Görüldüğü gibi değişimin getirdiği birtakım psikolojik ve sosyolojik sorunlara karşı kimlik, bir anlam sistemi olarak ihtiyaç haline gelmektedir.
Sonuç olarak Atatürk, sağlıklı ve mutlu geleceğin ancak kimliğini kazanmış bir toplumla mümkün olacağı düşüncesiyle bu konuda yapılması gerekenleri “Ne mutlu Türküm diyene” sözünde özetlemiştir. Türk halkını, kendi öz kültürel değerleriyle bütünleşmiş bir kimlik etrafında toplayıp, ileriye yönelik bir amaç göstererek, onları gelişmiş toplumlar arasındaki onurlu yerlerini almaları konusunda güdülemiştir. “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü, Atatürk’ün vurguladığı ve Türk milletine geçilmesi için bir hedef olarak gösterdiği “Muasır Medeniyetler Seviyesi” ile yakından ilişkilidir.

Kusat, A. (2003). Bir değerler sistemi olarak “kimlik” duygusu ve Atatürk. Soyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 45-61.

Makaleyi özetleyen: Berra Baş

Hiç yorum yok: